Hicri Yılın Başlangıcı Ne Zaman? — Takvimden Öte, Bir Dönüşümün Hikâyesi
Zaman, sadece takvimlerde ilerlemez; toplumların, inançların ve kimliklerin içinde dönüşür. Hicri yılın başlangıcını konuşurken, aslında bir göçün, bir yeniden doğuşun hikâyesini konuşuyoruz. Bu yazıyı kaleme alırken aklımda tek bir düşünce var: Zamanı ölçmekle kalmamalı, o zamanın içinde kimleri dışarıda bıraktığımızı da sorgulamalıyız.
Hicri Yılın Başlangıcı: Bir Göçün Hatırası
Hicri yıl, 622 yılında Hz. Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicretiyle başlar. Yani Hicri takvimin ilk günü, sadece bir tarih değil; adalet, inanç ve dayanışmanın sembolüdür. Bu göç, zorunluluktan doğan bir direnişin hikâyesidir. Ancak bugün bu hikâyeyi yeniden düşünürken, soruyu biraz genişletelim: “Bu göçün bugünkü karşılığı nedir?”
Bir toplum, kimleri taşır yanında? Kadınları, farklı kimlikleri, azınlıkları ne kadar dahil eder? Hicri yılın başlangıcını kutlarken sadece geçmişe değil, toplumsal geleceğimize de bakmalıyız. Çünkü bir yılın başlangıcı, aynı zamanda vicdanın da sıfır noktasıdır.
Kadınların Perspektifi: Empatiyle İnşa Edilen Takvim
Kadınlar tarih boyunca zamanı farklı bir şekilde ölçtü. Onlar için her gün, dayanışma ve sabırla yeniden yazılan bir sayfaydı. Hicretin anlamı kadınlar için yalnızca bir yer değiştirme değil, bir direniş biçimidir. Mekke’den Medine’ye uzanan o yolda, kadınlar hem taşıyıcı hem de tanıktı.
Bugün kadınlar hâlâ toplumsal adaletin inşasında “görünmeyen hicretleri” yaşıyorlar: iş hayatında, eğitimde, evde, sokakta… Empatiyle, sezgiyle, toplumsal barışın duygusal zeminini kuruyorlar. Hicri yılın başlangıcını anarken, bu duygusal emeğin takvimde yer almadığını fark etmek gerekmez mi?
Toplumsal cinsiyet adaleti, bir tarihî olayın bugüne taşınan ruhudur. Kadınların hikâyeleri takvim dışına itildikçe, zaman eksik yazılır.
Erkeklerin Perspektifi: Çözüm ve Sorumluluk
Erkekler tarih boyunca zamanın mimarları olarak görülmüştür. Planlayan, kuran, hesaplayan… Ancak artık bu rol, duygusal zekâyla birleştiğinde anlam kazanıyor. Hicri yılın başlangıcına bugünden bakarken, erkeklerin “analitik” gücüyle empatiyi harmanlaması gerekiyor.
Hicret, sadece bir liderlik örneği değil, aynı zamanda kolektif bir sorumluluk çağrısıydı. Bugün erkekler için bu çağrı, eşitliğin yükünü paylaşmak, adaletin sadece soyut bir ideal değil, yaşanabilir bir gerçek olmasını sağlamak anlamına geliyor.
Soru şu: Analitik düşünen, sistem kuran erkekler; duygusal bağ kuran kadınlarla aynı toplumsal hedefte buluşabiliyor mu?
Diversite ve Adalet: Zamanı Kimin Takvimiyle Ölçüyoruz?
Toplumsal çeşitlilik, zamanın farklı biçimlerde yaşanması demektir. Herkesin takvimi farklı akar: bir işçinin vardiya saatinde, bir öğrencinin sınav haftasında, bir annenin uykusuz gecesinde… Hicri yılın başlangıcı, bu farklı zaman algılarını birleştiren bir çağrıdır aslında.
Bu çağrının özü şudur: Adalet, zamanı herkes için eşit akıtabilmektir.
Bir yılın başlangıcı, bir grubun değil, herkesin yeniden başlama hakkını temsil etmelidir.
Ama bugünkü dünyada, adaletin takvimi hâlâ eşitsiz işliyor. Kimimiz zamanı lüksle, kimimiz zorunlulukla ölçüyoruz.
Peki bu durumda “yeni yıl” kimin yılı oluyor?
Yeni Yıla Girerken: Toplumsal Hicretin Eşiğinde
Hicri yılın başlangıcı, tarihte bir göçle başlamış olabilir; ama bugünün hicreti kalplerin, fikirlerin, önyargıların göçüdür.
Kadınların empatisiyle, erkeklerin çözüm gücüyle, farklı kimliklerin varlığıyla yeni bir toplumsal hicretin eşiğindeyiz.
Zamanı sadece rakamlarla değil, değerlerle ölçmeyi öğrenmeliyiz.
Hicri takvim bize bunu hatırlatıyor: Zaman, sadece geçmez — dönüştürür.
Son Söz: Yeni Bir Başlangıç İçin Sorular
Hicri yılın anlamı, bugün hâlâ toplumsal adaletin rehberi olabilir mi?
Empatiyle yönetilen bir toplum, daha adil bir zaman yaratabilir mi?
Ve belki de en önemlisi: Hicretin bugünkü karşılığı ne — göç mü, dönüşüm mü, yoksa yüzleşme mi?
Yeni Hicri yılın başlangıcını kutlarken, bu sorularla düşünelim.
Çünkü gerçek yenilenme, takvimde değil; vicdanda başlar.